Gonzalo öldü


Birkaç saat önce bayağıdır beklediğimiz bir şeyin haberi geldi: Gonzalo öldü.

Gonzalo kimdir, nedir, burada anlatmayacağım. İnternette zibilyon tane yazı var zaten, isteyen hakkında çok da şey bulur. Bilmeyenler için sadece reel ismini yazayım: Abimael Guzman.

Gonzalo zaten bayağı yaşlıydı, sağlık durumu da uzun bir süredir sürekli kötüye gidiyordu. Guzman hakkında son dönemde başlatılan kampanya geç başlamıştı, öncesindekiler de yanlış şiarlarla yürütülüyordu, bu yüzden asla meyvesini vermeyeceği barizdi. Nitekim, MOPR değil kimse tabii ama başarılı bir performans sergilenmedi, buna sonradan değineceğim.

Gonzalo benim için kimdi? Henüz daha bu konulara cahil bir Maocu iken Gonzalo'yu Perulu devrimci, PKP kurucusu, kafes konuşmasını yapan adam olarak biliyordum; doğrusunu söylemek gerekirse çoğu kişi de ayrı bir şey bilmiyordur TR'de. En azından şimdi böyle, oysa bundan 30 yıl önceye kadar Hocacı Emeğin Bayrağı (TKP/ML-Hareketi) ve Newroz Ateşi (Kawa) dahil birçok TR ve T. Kürdistanı grubu dahil insan, Gonzalo'nun hayatını korumak için kampanyaya destek vermişti (hatta Guzman'ın hayatını koruma komitesine Türkiye'den Ragıp Zarakolu dahi seçilmişti [sahi acaba yarın veya ertesi güne kadar ne yazacak, inşallah kin kusmaz]). Konuya dönersek, önceden Guzman'ı TR'de Parti neyse, Peru'da o biliyordum. Ne naifmişim oysa ki, tabii ki de böyle olmadığını sonradan öğrendim.

Yalan söylemeyeyim, PKP'nin görüşlerini öğrendikçe PKP'ye iğretim arttı. İğretim şundan, gerici propagandalar (uyuşturucu vb.) veya Lunamarca gibi (bariz hatalı) hadiseler değil, partinin görüşlerinde çok falso vardı. "Askerileşmiş Parti", "Jefatura" ("Hefatura" diye okunuyor), "komünizme kadar halk savaşı", "halk savaşının evrenselliği", "dünya proleter devriminin stratejik saldırı evresi", "dünya devriminin merkezi Latin Amerika, onun da merkezi Peru", "Deng'in değil, Başkan Mao'nun Üç Dünya Teorisi" vb.; bunlar bariz Mao'nun ve Maoizmin inkarı görüşlerdi. Ayrıca kendisi felsefe filozofu olmasına karşın Guzman'ın üzerine tez verdiği Kant'ı doğru anlayamadığı vb. şeyler de okuduk ama bunlar en fazla eh işte şeyler, beni ilgilendiren esas üstte saydıklarım.

Bu yazıyı öyle kaynaklı, kritikli bir şey olarak yazmayacağım, hem müsait değilim hem de telefondan yazıyorum; amacım, içimi biraz döküp rahatlamak, o yüzden kısaca değineceğim bunlara:
- Askerileşmiş parti boş bir retorik üzerine kurulmuştur, Gonzaloculara sorsan asla militer bir sapma değil ama altını da dolduramazlar. Lenin, askeri bürokratizasyona karşı çıkmıştır. Hatta o, Sovyet organının logosu seçilirken dahi başta sunulan taslaktaki kılıç için üzerine çarpı atmış, "BİZ ŞU ANDA SAVAŞI GEREKTİĞİ İÇİN YAPIYORUZ, SAVAŞ ASLA BİZİM STRATEJİK VARILACAK EMELİMİZ DEĞİLDİR, BİZ SAVAŞLARI DA YOK ETMEK İSTİYORUZ" minvalli bir şeyler deyip bu öneriyi reddetmiştir, bunun sonucunda bilinen meşhur çekiç orak sembolü, kılıçsız kabul edilmiştir.
- Jefatura, alenen demokratik merkeziyetçiliği, kolektif yapıyı hiçe sayıyor, Gonzalocular yine yok der ama bu böyle. Plehanof'un Tarihte bireyin rolü makalesinde işlerine gelen kısımları birkaç Lenin cilası ve boş retorikle süsleyip sunuyorlar. Kişi kültünün "devrimci" versiyonu.
- Halk Savaşının evrenselliği ve komünizme kadar halk savaşı meselesi bunların en büyük saçmalarındandır. Mao Zedung yoldaş 1938'de kapitalist ülkelerde izlenecek metodun Ekim yolu olduğunu belirtmiştir, yine 1956'da Latin Amerika KP'lerinin liderlerine konuşurken ÇİN DEVRİMİNİN GENEL YOLU SİZİN HEPİNİZE UYMAZ demiştir (çünkü: bu ülkelerden birkaçı kapitalistti), 1967'de ise önceki pozisyonunu tasdik edip 1938'de yazdıklarım bugün de doğrudur demiştir. Zaten başka bir türlüsü düşünülemez. Gonzalocular aslında, Mao Zedung'u öldürmeye çalışan Lin Biao'nun meşhur "Yaşasın Halk Savaşının Zaferi" isimli makalesindeki mantıkla uyuşuyor (zira orada Lin, dünyanın kırları ve kentleri var, kırdan kente halk savaşı ile iktidara gelip emperyalizmi bitireceğiz gibi mekanik bir mantık kuruyor). Burada daha genel de yazdım da halk savaşı nerede olur nerede olmaz diye. Şimdi bunlar Halk Savaşı evrensel, yani her üretim biçimi ve üretim ilişkisinde olur dediklerine göre, sosyalizmde de olur, o zaman proletarya diktatörlüğü altında devrimi sürdürmenin yolu kesintisiz halk savaşıdır gibi bir sonuca varıyorlar. "Halk Savaşı" (proletarya-köylülük-küçük burjuvazi-milli burjuvazinin sol kanadının dahil olduğu bir savaş yani) ile nasıl proletarya diktatörlüğünü muhafaza edecekler, merak içerisindeyim doğrusu.
- Dünya proleter devriminin stratejik saldırı evresi, bu da tamamen kof bir demagojiydi. İşte Peru'da devrim fitillenince, hani dünya devriminin fiili merkezi Peru ya, tüm dünyada devrim stratejik saldırıya geçiyor. Millet daha savaş etkeni mi egemen yoksa devrim etkeni mi diye tartışırken bunlar sadece bunu kestirip atmıyor, aksine son demlerindeyiz diyordu. Bunu dediklerinde dünyada durum neydi? Dünyanın 2/3'ü emperyalist zulüm, 1/3'ü sosyal-emperyalist zulüm altında inliyor, Sovyetler'den sonra sosyalizmi kurabilen tek ülke olan Çin'de '76 darbesiyle başa gelen yeni liderler, '78'de restorasyon, '80'de dışa açılım yapıyor, halk demokrasisi evresindeki Arnavutluk ise dogmato-revizyonizme ve yeni-oportünizme saparak gelişiminin önünü kesiyordu. Yani Uluslararası Komünist Hareket perişan halde, tek bir sosyalist ülke kalmamış ama dünya devriminin stratejik saldırı evresi, bebeler bile güler buna.
- Dünya devriminin merkezi Latin Amerika, onun da merkezi Peru, yanlış ve büyük ihtimal milliyetçi güdüyle yapılmış bir tespitti. Birincisi, Latin Amerika'da, Asya aksine, ML-MZD doğru düzgün halk savaşı veren parti yoktu. Kızıl Bayrak Partisi Hocacı olmuş, Kolombiya KP (M-L) — HKO Hocacı olmuş ve halk savaşı stratejisinden uzaklaştıkça gittikçe güç kaybetmişken, dominant akım neo-Castroculuk iken (daha az fokoculuk, daha çok popülizm ve pro-Sovyetizm) bunu iddia ediyorlar. Bu saçmalıktı. Ayrıca, Ciang Çing'in alıntılamasından biliyoruz ki Başkan Mao, dünya devriminin temel arenasının Asya olduğunu söylemiştir. Asya'da bunu dediğinde 1) Vietnam Halk Savaşı, 2) Kampuçya Halk Savaşı, 3) Laos Halk Savaşı, 4) Filipinler Halk Savaşı, 5) Tayland Halk Savaşı, 6) Malaya Halk Savaşı, 7) Burma Halk Savaşı vardı, buna ayriyeten Endonezya'daki sürekli kırda çoban alevi gibi yanıp sönen Endonezya KP gerillasını ve Hindistan'daki merkezi yapısını yitirmekle birlikte şu veya bu düzeyde devam eden silahlı mücadeleyi de ekleyebiliriz; hatta biraz daha zorlayalım Zufar'daki halk savaşını ve Filistin devrimini de katalım. Mao bariz bir duruma göre bunu demişti, Gonzalo için aynını diyemeyiz. Bundan başka, Peru'nun Latin Amerika devriminin merkezi olabilmesi pek de mümkün değildir. Açık konuşayım, Latin Amerika devriminin merkezi olsa olsa Brezilya veya Arjantin'den bir güç olabilirdi. Peru evet önemli bir rol oynayabilirdi ama iktidara gelmeden ve de geldikten sonra ne kadar etkisi olabilirdi, meçhul. Küba dahi bu oyunu oynamayı denemiş ve sonunda çuvallayıp onun yerine sosyal-emperyalizmin piyonu olmayı yeğlemiştir. Elbette ki Peru ve Küba denk değil ama Peru o kadar da ahım şahım ayrıcalıklı da değildi.
- ÜDT konusunda yorum bile yapmama gerek yok, karşı devrimci bir teoridir, Mao da yapmamıştır. Partizan 1978 sayı 1'e bakın.

Uzun uzun niye anlattım, şundan: Bütün bu ayrımlarımıza rağmen ben yine de hep Peru devrimi için sürdüğü dönem içinde olumludur, meşrudur görüşünü savundum (nitekim ben, bitişlerinden seneler sonra dünyaya gelsem dahi, Asya'daki ÜDT'ci KP'lerin halk savaşlarını da meşru gördüm hep, birden silip atmadım). Ayrıca Gonzalo, partisinin başındayken, şimdinin bölücü Gonzalocuları aksine, bunları hiçbir zaman UKH temeli saymadı; kendi partisi içerisinde yaşadı.

Yine de Gonzalo iyi bir liderdi. Ülkede büyük bir devrimci durumun oluşumuna ön ayak oldu. Gonzalo milyonlarca insanın yüreğine devrim ateşini yerleştirdi. Bu, boş bir iş değildir.

Ne ki Gonzalo, tamamen rastlantılar sonucu ucu yakalanan bir süreçle birlikte gelişen bir operasyon sonucu yakalandı. Gonzalo ile birlikte MK'nin büyük çoğunluğu da yakalandı. MK'yi de bu arada ifşa eden, propaganda olsun diye, '88 kongresinde üretilen ve operasyonlarda ele geçen aptal saptal bir video kasetti.

Gonzalo'yu kafese koyup dünya basının önüne çıkardılar, Gonzalo aslanlar gibi esip gürledi, 10 dakika konuşma sonrası kestirip attı ve gazetecilere "şimdi sorularınızı gidin onlara (yetkililere) sorun" diye rest çekip kenara çekildi. Amerikanlar Gonzalo'yu çıkartıp güya rezil edecekken ona şov yaptırma şansı vermenin önemli bir hata olduğunu da belirttiler sonradan. PKP konuşmaya "Başkan Gonzalo'nun savaşın parıldayan siperlerinden konuşması" dedi, ki harbiden de öyleydi.

Guzman, konuşmasında, yakalanması olayı için "yolumuza çıkan ufak bir bent" dedi, "Halk Kurtuluş Ordusu'nu kurmak vakti gelmiştir" dedi (hoş Kızıl Siyasi İktidar olmadan nasıl kuracaklar o ayrı bir konu ya), dedi de dedi... Ama bent o kadar da ufak değildi yani, Parti'nin başı paket, MK'nin yarısı paket... Yine de Feliciano 1999'a kadar işi sürdürdü ama hareket sürekli geriledi ve geriledi, derken güm, Feliciano da paket. Feliciano'yu direkt basına çıkarmadılar, bir odada görüntüsünü ekrana verdiler, dışarıdan gazeteciler onu çekti: Feliciano yumrukla poz verip slogan atıyordu. Hoş çok sürmedi, Feliciano hapiste düştü, davayı sattı. Hemen hemen MK'nin çoğu gibi. 2000'lerde PKP ciddi bir güç olarak bitmişti, birkaç fraksiyona bölündü.

Bölünme süreci sancılı oldu. Önce TV'de Gonzalo'ya ait diye bir ses kaydı yayınlandı (Ertuğrul Kürkçü denen köpek çok mutlu olmuştu, kendisi 12 Mart mahkemelerinde davayı satan dönek bir alçak köpek olduğundan Gonzalo'nun da "kendisi gibi oluşundan" dört köşe oldu, yetmedi hakkı yokken saydırdıkça saydırdı), parti yalanladı, sonra barış mektupları ortaya çıktı, yakın dönemde tekrar görülen mahkemelerde bunu özel servis adamlarının yazdığı ortaya çıktı. Ama bu kadar olsa iyi, PKP tasfiye oldukça MOVADEF doğdu. MOVADEF, Peru'da bir çeşit Sendero İHD'si gibi bir şey. Sorun da buradan çıkıyor. Ardent Gonzalocular diyor ki "yok", "Başkan'ın bunlarla ilgisi yok"; oysa ki adamın çevresindeki tüm avukatlar, tüm yakınlar MOVADEF'çi. Buradan da bir başka sorun çıkıyor: Gonzalo kavgayı koy verip teslim oldu mu? Ben açık söyleyeyim, bence oldu. Tamam ilk girişimler sahteydi ama, buna da gözünü kapatamazsın. Guzman'ın kendi el yazısından esere ("de Puño y letra") kapatamazsın, Gonzalocular yapıyor işte.

İşte böyle gel zaman git zaman yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Az evvel bahsettiğim yakın dönemde tekrar görülen mahkemelerin ilk duruşmada Guzman ve arkadaşları salona "Yaşasın Halk Savaşı, Yaşasın PKP, Yaşasın komünizm" diye şov yaparak geldiler ama devamında pek bir şey olmadı, hiç de öyle "Başkan Gonzalo'nun mahkemedeki konuşması savaşın parıldayan siperleri gibi parlıyor" tarzı bir metin de çıkmadı mahkemeden, adamın son görüşlerini de net olarak bilemiyoruz bu yüzden.

Görülüyor ki Gonzalo farklı dönemlerde hem sol, hem sağ hatalar işledi, bunların önemli zararları da oldu ama hulasa sonuç, Gonzalo bizimdi, bizdendi.

Modern revizyonist Hindistan Komünist Partisi dahi, Çaru Mazumdar öldüğünde, "Çaru Babu'nun ölümü, yüreğinde devrim istenci taşıyan herkes için üzücü bir haberdir" diyebilecek kadar meziyet sahibi olabilmişti. Gonzalo'nun hatalarını asla benimsemedim ama kuşkusuz onun ölümü, yüreğinde devrim emeli taşıyan herkes için üzücü bir haberdir. Oysa ne yazık ki daha birkaç saat içerisinde bundan mutluluk duyan yığınla "solcu" gördük, Gonzalo'nun ölümüyle dalga geçecek kadar aşağılaşacak insanlar gördüm. Demek ki Hindistan KP kadar olamıyor "anti-revizyonist" Hocacı köpekler.

Bu yazıyı yazarken bazen içim çok doldu, bir iki kere gözlerim de yaşardı da; nitekim bitirdim çok şükür. Gonzalo, 25 yaşına gelmemiş terminally online kansız itlerin maskarası olacak insan değildi. Çok hatası oldu ama hapiste çürüyüp katledilmek ona gitmezdi, Peru faşistleri Gonzalo'dan intikamını 27 yıllık tecritle onu öldürerek aldılar. Oysa o bir "kartal"dı, öyle de kalacak artık.

Elveda Gonzalo, seninle olmadı ama sensiz mutlaka olacak, ant olsun ki olacak. Bir Başkan Gonzalo yaşadı ve öldü, yaşasın ve yaşayacak Peru devrimi.

Kavgamız sürecek dünya döndükçe.

***

Ha unutmadan, 2 gün önce Mao ve Yılmaz'ın ölüm yıldönümüydü, dün de Saadi Yasif öldü. Saadi Yasif, Cezayir devriminden bir isim, Cezayir (şehir olan)'deki FLN şehir gerillasının önderlerindendi. La battaglia di Algeri (Pontecorvo, 1966) filminde kendi üzerinden yaratılan kurgu karakter Cafer'i de oynamıştı. O da çok üzdü beni. Dünyanın en onurlu, en namuslu savaşlarından birisini vermişti FLN, bütün şehit mücahitlerin anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Yorumlar